top of page

Röportaj: Duygu ERTEN

Güncelleme tarihi: 22 Ağu 2022

İlk defa kutlanan Türkiye Çevre Haftası kapsamında Duygu Erten Hanım'a sorduk. Kendisine bizimle çevre ve sürdürülebilirlik konusunda tecrübelerini paylaştığı için teşekkürlerimizi sunarız.


1. 2012 yılında global sürdürülebilirlik hareketine yaptığınız katkılar ve ÇEDBİK’in kurulmasında liderlik ettiğinizden dolayı Dünya Yeşil Binalar Konseyi tarafından verilen “Dünya Yeşil Binalar Konseyi Başkanlık Ödülü” ve 2017 yılında “Sürdürülebilirlik Alanında Lider Kadınlar Ödülü” (WSLA) tarafınıza verilmiş. Bu kapsamda Yeşil bina veya yapılar üzerine yoğunlaşmanızı iten konu/olay nedir?


"2000’li yılların başında ABD’de inşaat mühendisi olarak Kaliforniya’da çalışıyordum. Sürdürülebilir Kalkınma konusu sürekli gündemdeydi. Emlak sektöründe yeşil dönüşüm başlamıştı. Çalıştığım firma AUDUBON adındaki bir STK’nın çocuklar için yapacağı bir okul sonrası eğitim merkezi işi almıştı. Bu merkezin LEED Platin alması ise işveren hedefiydi. Şirket bu projenin yönetimine beni atadı. Yeşil binalar alanına girişim bu şekilde başladı. Proje tamamlandığında gördüğü ilgi, daha sonra bina takip edildiğinde elde edilen verimliliğin standart binalarla farkı, beni geleceğin bu konuda olduğunu anlatıyordu. Benim için yeşil binalar konusu bir tutku haline dönüştü."


2. Boğaziçi üniversitesinde mezunlardan haberler’de 2020 yılında yayınlanan bir haberde “Boğaziçili gençler sürdürülebilirliği gündeme alsın” diye cümleniz var. Sürdürülebilirlik üzerine nasıl çalışmalar yapılabilir, önerileriniz nelerdir? Gençlerin özellikle hayatın her alanında bulunması gereken sürdürülebilirlik kavramı üzerinde girişimci olmaları için nasıl bir yol izlenmelidir?


"Sürdürülebilirlik bir iş yapış felsefesi ve yaşam felsefesi olarak görülmeli. Einstein’ın dediği gibi hep aynı şeyleri yaparak farklı sonuçlar bekleyemeyiz. Dünyamız büyük bir tehdit altında. IPCC, NASA, WMO gibi bilimsel kuruluşlar Paris Anlaşması gibi uluslararası anlaşmalar tüm gerçekleri ortaya koyuyor. Ne bekliyoruz? Bir çok alanda paradigma değişikliği gerekiyor.

Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları ve Ticaret Bakanlığı tarafından yayınlanan “Yeşil Mutabakat Eylem Planı” doğrultusunda TÜBİTAK her yıl 2022-2 BiGG Yeşil Büyüme çağrısına çıkmakta. Bu çağrılar sizler için büyük fırsatlar.. Aşama faaliyetlerini yürütmek üzere seçilen BİGG Uygulayıcı Kuruluşları açılan bu çağrı kapsamında kendi web sayfalarında ilan edecekleri duyuru ile iş fikri başvurularını kabul etmekte… Uygulayıcı Kuruluşlar 1. aşama kapsamında; girişimcilerin iş fikirlerinin toplanması, değerlendirilmesi, seçilen iş fikirlerinin bir hızlandırıcı program dâhilinde doğrulanması ve TÜBİTAK’a 2. Aşama başvurusu yapacak iş planlarının belirlenmesi faaliyetlerini yürütmekte…. İş fikrinin teknik ve ticari açıdan doğrulanması sürecini içeren hızlandırıcı programında, Uygulayıcı Kuruluşlar girişimcilere mentorluk, iş birliği ağlarının kullandırılması, iş planı hazırlama desteği, vb. hizmetler sağlamaktadır.

Düşük karbon kullanımı, enerji verimliliği ve tasarrufu, yenilenebilir kaynaklar, geri dönüşüm, temiz teknoloji gibi alanlara vurgu yapan yeni bir girişimcilik modelinin Yeşil Girişimcilik çerçevesi altında şekillendiğini görüyoruz. Yeşil Girişimciliğin “çevresel ve sosyal konulara olan duyarlılığın girişimcilikle birleşimi” diyebiliriz. Ekonomik, sosyal ve çevresel şartları iyileştirmek için kurulan yenilikçi işler, sektör ayrımı yapılmaksızın Yeşil Girişimcilik çerçevesinde değerlendiriliyor. Eko-Girişimcilik çevreyle doğrudan ilişkili sektörlerde yapılan faaliyetler için kullanılan bir kavram. Gençler bu alanda yenilikleri takip etmeli, STK’lar da gönüllü çalışmalı. Özellikle Yeşil Girişimcilik faaliyetleri ve çevre alanındaki Ar-Ge çalışmalarının artması, temiz üretime ve sürdürülebilir tüketime yönelik çalışmaların daha geniş kitlelere yayılmasıyla küresel olarak yeni bir girişimcilik sisteminin temellerini atıyor. Öte yandan yeşil iş yapma motivasyonuyla kurulan girişimlerin geleneksel girişimlerden farklı ve niş olarak kalması gerekiyor. Birçok bilirkişi Ar-Ge ve inovasyon çalışmalarına yatırım yapan yeşil girişimlerin diğer girişimlerden ayrılabileceğini ve sürdürülebilir modeller kurulabileceğini savunuyor."


3. Boğaziçi Üniversitesinde inşaat mühendisliği eğitiminizi tamamladıktan sonra yüksek lisans ve doktora için ABD’de bulunmuşsunuz. Yurtdışında sürdürülebilirlik ve çevre çalışmalarına verilen önemin derecesi nedir ve nasıl bir çalışma yürütülmektedir? Özellikle yurtdışında çevre ve sürdürülebilirlik için devlet teşvikleri ne durumdadır ve ülkemizden farkı nedir?


"ABD, UK ve Almanya başta olmak üzere hem sürdürülebilirlik konuşmamıza neden olan büyük miktarda CO2 gazlarının salınımlarının sorumlusu aynı zamanda da, en iyi çözümleri ortaya koyan ülkeler. Elektrikli arabalar, NZEB binalar, düşük gömülü enerjisi olan doğal malzemeler de yine bu ülkelerden çıkıyor. Ama en önemli konu: Teşvikler.

Almanya mesela yağmur suyu toplama sistemleri konusunda “DIN 19891 gibi pek çok ülkede oluşturulan standartlara öncülük etmiştir. Bu standart yağmur suyuna ilişkin, planlama, tesisat, uygulama ve bakım, yağmur suyu filtreleme, yağmur suyu rezervuarları ve ek bileşenleri konularını ele almaktadır. Su fiyatlarının yüksek olması nedeniyle konutlarda ve çalışma alanlarında 1,5 milyonun üzerinde yağmur suyu toplama sistemi kurulmuştur. Sistemin kurulduğu bölgeye göre indirim yapılmaktadır. 2009 yılında UK’de “BS-8515” standartı çıkarılmıştır. Bu standart, İngiltere’de, yağmur suyunun kullanım suyuna eklenmesine ilişkin tasarım, tesisat ve bakımı hakkında bilgi vermektedir ve sistemin uygulandığı ilk yıl %100 vergi indirimi sağlanmaktadır. Türkiye’de sürdürülebilirlik alanında devlet teşviklerinin artması gerekiyor."


4. 2016 yılında Melisa Çakıl ile yaptığınız bir röportajda kentsel dönüşüm dahilindeki bir bölgenin tamamını yeşil binalardan oluşturma projeleri için bir heves ve bir telaş olduğunu görmekteyiz şeklinde ifadeniz bulunuyor. Peki bu kentsel dönüşüm projesi alanının kitlesel olarak sertifikalandırma ve yeşil mahalle, yeşil şehir olma süreçleri hakkında görüşleriniz nelerdir?


"Türkiye gibi şehirleşme hızının yüksek, kontrolünün ise sorunlu olduğu ülkelerde kentsel dönüşüm olgusu bir gerçeklik olarak karşımızda duruyor. Kentsel dönüşüm 'kentlinin sağlıklı, dengeli, kaliteli bir çevrede yaşamasını sağlamak' amacıyla yapılır. Söz konusu yenilenme kentlilerin sosyal, kültürel ve ekonomik gelişiminin yanı sıra kentlerin iyileşmesi ve gelişimi açısından da bir fırsat olarak değerlendirilebilir. Türkiye’de son 14 yılda yeşil dönüşüm konuluyor ancak maalesef sertifikaların UK ve USA menşeli olması ve fiyatları yatırımcıları, bina sahiplerini biraz geride tutuyor.


Ülkemizde kentsel dönüşümün ilk uygulayıcısı olmasının yanı sıra, kamu kurumu kimliği ile de bu alana öncülük eden Toplu Konut İdaresi (TOKİ), son 20 yılda kentsel dönüşüm ile ilgili kentin ve kentlinin yaşam standardını daha iyi hale getirmek için ciddi adımlar attı. Atılan bu adımlar, pratikte de karşılığını göstermeye başladı. Kentsel dönüşümle yenilenen mekânlar; altyapısı ve ulaşımı tamamlanmış, eğitim, sağlık, kültür, ticaret alanında sosyal donatıları yeterli, parkları, bahçeleri, çevre düzeni, spor, dinlenme ve eğlence tesisleriyle bireylere çağdaş yaşam olanakları sunuyor. Böylelikle bireyin sağlıklı bir sosyal yaşam sürebilmesi ve kente entegre olabilmesi kolaylaşıyor. Ancak TOKI ne kadar sürdürülebilir tasarım ve inşaat yapıyor bilmiyoruz. Belki Bakanlığın yeni çıkardığı YES-TR sayesinde sertifikalı binalar yaparsa yeşil dereceleri öğrenme şansımız olur."


5. Son olarak bu yıl ilk defa kutlanacak olan 5 Haziran Türkiye Çevre Haftası hakkındaki genel görüşleriniz nedir?


"Aslında her gün çevre konusunda bir şeyler yapılarak geçmeli. Bunun bir haftaya sıkışmaması gerek olsa da bu tür haftalar yoğun bir şekilde konuya odaklanmayı gerektirdiğinden faydalı…. Ülkemize hayırlı olsun."

54 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page